Dünya, tarihinin en büyük meydan okumalarından biriyle karşı karşıya: iklim krizi. Bilim insanları, artan sıcaklıklar, ekstrem hava olayları ve eriyen buzullar gibi belirtilerin, gezegenimizin sağlığı için alarm verdiğini sürekli yineliyor. Ancak bu kriz sadece bir çevre sorunu değil; ekonomik, sosyal ve politik boyutlarıyla da bütün insanlığı etkileyen bir mesele. İklim krizinin en dramatik yansımalarından biri, artan karbon emisyonlarıdır. Fosil yakıtların yoğun kullanımı, sanayi devriminden bu yana atmosfere büyük miktarda sera gazı saldı. Sonuç olarak, dünya genelinde ortalama sıcaklıklar hızla yükseliyor ve bu durum, tarım üretiminden insan sağlığına, biyoçeşitlilikten su kaynaklarına kadar pek çok alanda yıkıcı etkiler yaratıyor. 1880'den bu yana dünya genelindeki ortalama yüzey sıcaklığı yaklaşık 1.2°C arttı. Bu artışın %90'ından fazlası insan kaynaklı sera gazı emisyonlarından kaynaklanmaktadır. 2019 yılı itibarıyla, yıllık küresel karbon dioksit emisyonları yaklaşık 36.44 milyar ton olarak ölçülmüştür. Bu, 1990 yılındaki emisyon miktarının %60'ından fazlasına tekabül eder. Ancak karamsarlığa kapılmak yerine, bu krizle başa çıkmak için atılacak adımları konuşmalıyız. Sürdürülebilir enerji geçişi, bu adımların en önemlilerinden biridir. Güneşin sonsuz enerjisi, rüzgarın güçlü esintisi, akarsuların durmak bilmeyen akışı ve biyokütlenin potansiyeli, bizlere doğanın sunduğu yenilenebilir enerji kaynaklarıdır. Bu kaynaklara yapılacak yatırımlar, hem çevresel etkileri azaltabilir hem de ekonomik açıdan yeni fırsatlar yaratabilir. Teknolojinin hızla ilerlemesi sayesinde, yenilenebilir enerji artık eskisi gibi pahalı ve erişilmez değil. Hatta birçok durumda fosil yakıtlardan daha ekonomik hale geldi. 2019 yılında, dünya enerji tüketiminin yaklaşık %84'ü fosil yakıtlardan (petrol, doğal gaz ve kömür) karşılanmıştır. Yenilenebilir enerji kaynakları ise küresel enerji tüketiminin sadece %11'ini oluşturmuştur. Yenilenebilir enerjiye geçişin önündeki en büyük engellerden biri ise politik irade eksikliğidir. Birçok ülke, fosil yakıt endüstrilerinin lobicilik faaliyetleri ve kısa vadeli ekonomik kazançlar uğruna, sürdürülebilir enerjiye geçişi yavaşlatıyor. Ancak bu kısa vadeli düşünce tarzı, geleceğimizi tehlikeye atıyor. İklim değişikliğinin maliyetleri, şimdiden birçok ülkenin bütçelerine ağır yükler bindiriyor. Seller, orman yangınları, kuraklık ve fırtınalar gibi felaketlerin ekonomik etkileri, giderek artan bir hızla büyüyor. 1979'dan bu yana, Arktik deniz buzunun kapsamı her on yılda %12.85 oranında azalmıştır. 1980'lerden bu yana, doğal afetler üç kat artmış ve bu olaylar iklim değişikliğiyle ilişkilendirilmiştir. Bireysel düzeyde de yapabileceklerimiz var. Enerji tasarrufu, geri dönüşüm, yerel ve organik ürünler tüketmek, toplu taşıma kullanmak gibi basit ama etkili adımlar, toplumsal değişimi tetikleyebilir. Bununla birlikte, bireysel eylemler tek başına yeterli değil. Hükümetler ve büyük şirketlerin de ciddi adımlar atması gerekiyor. Karbon vergileri, fosil yakıt sübvansiyonlarının kaldırılması, yenilenebilir enerji projelerine teşvikler ve yeşil teknolojilere yatırım gibi politikalar, bu geçiş sürecini hızlandırabilir. Sonuç olarak, iklim krizi, acil ve kapsamlı çözümler gerektiren bir sorundur. Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak için şimdi harekete geçmek zorundayız. Sürdürülebilir enerjiye geçiş, sadece çevresel bir zorunluluk değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal bir gerekliliktir. Bu dönüşümü başarmak, gezegenimizin geleceği için en büyük mirasımız olacaktır. HAZIRLAYAN: İBRAHİM BERKE UZUN

HABERİ SİTEDEN OKU...